top of page

Ceza Muhakemesi Kanununda İfade ve Sorgu

  • Yazarın fotoğrafı: Ceren Ece Soylu
    Ceren Ece Soylu
  • 2 Eki 2024
  • 11 dakikada okunur


ree

              İfade ve sorgu, soruşturma ve kovuşturma evresine ilişkin başlıca ceza muhakemesi işlemleridir. Esasen bakıldığında bu iki evrenin temelini oluşturan ifade ve sorgu, ilgili dosyaya ilişkin delil toplamaya yardımcı olmaktadır. Şüphelilerin veya sanıkların verdikleri, aşamaya göre değişiklik gösteren ifade veyahut da sorgu, dosya kapsamında somut olarak elde edemediğimiz bilgileri bize verebilmektedir. Ancak uygulamada kullanılan, insan haklarını tehdit eder nitelikteki ifade ve sorgu prosedürü insan hakları konusunda birçok soruna yol açabilmektedir. Bu sebeple kanun yolu ile yeniden düzenlemeler getirilerek ifade alma işlemi kolluktan alınarak Cumhuriyet savcılığı makamına verilmiştir. İşkence veyahut da cebir ile sağlanan ifade alma yöntemleri insan haklarıyla bağdaşmamaktadır. Kanun koyucuların bu konu hakkında düzenlemeler getirmesi ise insan haklarını savunması gereken her hukukçu tarafından elbette ki yerinde görülecektir. Kolluk, her seferinde savcı tarafından verilecek ayrı adli emirler üzerine ifade alma yetkisi kazanmaktadır.[2] Kanun koyucu bu sıkı düzenleme ile bir yandan şüpheliden delile gitme yolunu zorlaştırmak; diğer yandan da insan hak ve özgürlüklerini güvence altına almak istemiştir.[3]


              Ceza muhakemesinde, ifade alma ve sorgu çok keskin prosedürlere bağlanmıştır. Kanunda belirlenen, yasak usuller ile ifade alma ve sorgu biçimleri vardır. İşbu usuller ile alınan tüm ifadeler ve yapılan tüm sorgular ise geçersiz konumdadır. Bu sebeple usulünce uygulanan tüm işlemler sonucunda kişilerin hür iradeleri korunacaktır. İfade özgürlüğü kavramı ise bu konuda önem kazanmaktadır. Çünkü dilediğince bildiklerini, gördüklerini ve düşüncelerini aktaramayan şüpheliler ve sanıklar olay şemasını oldukça değiştirerek hatalı ve adaletten uzak sonuçlara varılmasını sağlayabilirler. Kanun koyucular ise bunun önüne geçmek isteyerek ifade alma ve sorguya ilişkin birtakım yasak usuller koymuşlardır.


              İfade alma işlemi soruşturmayı yürüten makamlar için o kadar önem taşımaktadır ki, zaman zaman yasal sınırlar zorlanarak sırf ifadesine başvurmak üzere kişiler gözaltına alınabilmektedir.[4] Hâlbuki mevzuatın çizdiği çerçeve içerisinde haklı görülmedikçe sırf ifadesine başvurmak üzere kişileri gözaltına almak hukuki değildir.[5] İfade alma soruşturmanın bir parçasıdır; onu soruşturmanın odak noktası ya da çıkış noktası olarak kullanmamak gerekir.[6] 

              İfade ve sorgu kapsamında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununda esas alınan birtakım ilkeler mevcuttur. Bunlar bir bakıma şüpheli veya sanığa ifade ve sorgunun usulünü anlatarak faydalanabileceği hukuki haklarını hatırlatır niteliktedir. İlkeler ise şu şekildedir: “müdafiinin hukuki yardımından yaralanma hakkı”, “susma hakkı”, “lehine olan delillerin toplanmasını isteme hakkı”, “yakınlarına haber verme hakkı” ve “bu hakların hatırlatılması/öğretilmesi hakkı” vd.


2. CMK’DA İFADE ALMA VE SORGUYA DAİR MADDELER


              4/12/2004 kabul tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2/1-g, 2/1-h maddelerinde görüleceği üzere;

“Tanımlar

Madde 2 – (1) …

g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini, …”[7] olarak tanımlanır.

              İlgili kanunda asıl olarak ifade alma ve sorguya dair prosedürlerin ve temel bilgilerin görülebileceği maddeler 145,146,147 ve 148’dir. Bu maddeleri ele almadan önce temel olarak kanundan ayrı bir biçimde ifade ve sorgu kavramlarından bahsetmek gerekir.

 

3. İFADE ALMA


              İfadesi alınan kişi ve ifadeyi alan makam olarak sorgudan ayrılabilen ifade alma işlemi, esasen sorgu işlemiyle aynı görevdedir. Ancak ifade alma işleminde, sadece şüpheliye ilişkin işlem yapılır ve bunu yapmakla yetkili makamlar ilgili kanunda da belirtilen kolluk görevlileri ve Cumhuriyet savcısıdır. Ancak kolluk görevlileri, suç işlendiğinde yakalanan şüpheli/şüphelileri Cumhuriyet savcısına bildirmek zorundadırlar. Şüpheli/şüpheliler üzerindeki yapılacak kolluğa dair tüm işlemler de Cumhuriyet savcısına bildirileceği için ifade alma işlemi de kolluk tarafından gerçekleştirilecekse Cumhuriyet savcısından talimat alma yükümlülükleri bulunmaktadır. Kovuşturma aşaması öncesinde bulunan hazırlık aşaması olan soruşturma aşamasında yapılan ifade alma işlemini, ilgili kanun maddesinde belirtilen iki yetkili makam harici herhangi bir makam yapamamaktadır. “Örneğin, adli bir soruşturmaya dair ifade alma işlemi Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlileri tarafından yerine getirilemez.”[8]


4. SORGU


              Kanunda açıklanan sorgu tanımından farklı olarak, ifade alma işlemini açıkladığımız gibi açıklamak gerekirse, esasen aynı işlemler olmasına rağmen sorgu işleminin de sorgunun yapıldığı kişi ve sorgu yapmaya yetkili kişi farklılığı bakımından ifadeden ayrıldığı aşikârdır. Sorgu işleminde, sorgulanacak kişi artık hem şüpheli hem sanık olabilir. Ancak sorguyu yapmaya yetkili makam; eğer sorgu işlemi soruşturma evresinde şüpheliye karşı yapılıyorsa Sulh Ceza Hâkimliğiyken, kovuşturma evresinde sanığa karşı yapılıyorsa davanın yürütüldüğü görevli ve yetkili ceza mahkemesidir.


              İfade ve sorgunun yalnızca anlatılan açılarda, yapılan ve yapmaya yetkili makam bakımından ayrım göstermesi sebebiyle incelememizde bu aşamadan sonra iki işlem birlikte ele alınarak ifade ve sorguda çağrı işlemi, ifade ve sorgunun prosedürü ve ifade ve sorguda yasak usuller olarak devam edilecektir.

 

5. İFADE VEYA SORGUYA ÇAĞRI USULÜ


              CMK madde 145’te ifade ve sorgu işlemine başlangıç aşaması olan şüphelinin veyahut da sanığın bahsedilen işleme çağrı usulünden kısaca bahsedilmektedir. İşlem yapılacak kişi bir davetiye aracılığıyla ne sebeple ifadesinin alınacağı veya sorgusunun yapılacağı açıklanarak davet edilir. Aksi halde zorla getirileceği hatırlatılır.

“Madde 145 – (1) İfadesi alınacak veya sorgusu yapılacak kişi davetiye ile çağrılır; çağrılma nedeni açıkça belirtilir; gelmezse zorla getirileceği yazılır.”[9]


5.1 İfade Ve Sorguya Çağrıda Zorla Getirme Kararı


              Zorla getirme kararı; soruşturma veya kovuşturma evresinde delil elde etme, olay şemasını aydınlatma ve bazı işlemleri yapabilmek amacıyla konu ile bağlantılı görülen şüpheli, mağdur, sanık, şikâyetçi, bilirkişi veya tanık gibi ispata yardımcı olacak araçların gerekmesi halinde zor kullanılarak ilgili makamlara götürülmesinden ibarettir.


              İfade ve sorgu aşamasında, çağrı yapılan sanık veya şüphelinin çağrı davetiyesiyle gelmeyi kabul etmeyenler veyahut da hakkında yakalama emri düzenlenmesi için yeterli sebebi bulunanlar ile hakkında tutuklama kararı verilenler hakkında zorla getirme kararı çıkarılarak kolluk yardımı ile ifadeye veya sorguya götürülebilirler.[10] Hakkında zorla getirilme kararı verilen şüpheli veya sanığa bu karar tebligat çıkarılarak kendisine bildirilir. “Zorla getirilme kararı şüpheli veya sanığın açıkça kim olduğunu, kendisiyle ilgili suçu, gerektiğinde eşkâlini ve zorla getirilmesi nedenlerini içerir.”[11] Kararın örneği ise zorla getirilecek olan şüpheli veya sanığa verilir. Zorla getirme kararı yerine getirilemiyorsa, CMK md. 146/6 gereğince yerine getirilememe nedenleri köy veya mahalle muhtarı ile kolluk görevlisinin birlikte imzalayacakları bir tutanakla belirtilir.


              Tutuklu işler mevzu bahis olduğunda şikâyetçilerin zorla getirilmesi hususunda şikâyetçilere davetiye yollanmadan direkt zorla getirilme kararı verilebilecektir. İlgili kararın bulunduğu yazıda aynı şekilde getirilme nedenleri belirtilir. Şikâyetçiler telefon vb. iletişim araçlarıyla da davet edilebilir. Ancak bu sözlü davet, ifade veya sorguya ilişkin çıkarılan çağrı yazısının sonuçlarını doğurmayacaktır.


              Zorla getirme kararı ile çağrılan şüpheli veya sanık derhal, olanak bulunmadığında yol süresi hariç en geç yirmi dört saat içinde çağıran hâkimin, mahkemenin veya Cumhuriyet savcısının önüne götürülür ve sorguya çekilir veya ifadesi alınır.[12] İfade alma veya sorgu işlemi tamamlandığında da zorla getirme işlemi son bulur.


  5.1.1 Zorla Getirme Kararında Yetki


              Zorla getirme yetkisi, Cumhuriyet savcısına aittir. Kolluk kuvvetleri Cumhuriyet savcısının onayı bulunmadığı takdirde ifade alma kararı alarak işlemi gerçekleştiremez. Savcılık tarafından alınacak onay yazılı olmalıdır. Ancak ivedilik gerektiren hallerde sözlü bir şekilde de Cumhuriyet savcısının onayı alınabilir. Örneğin, kaçması muhtemel olan veya kaçarken yakalanan şüphelinin zorla getirilme kararı için Cumhuriyet savcısının yazılı onayı beklendiği takdirde muhtemel delil kaybı yaşanabilir. Bu gibi durumların yaşanmaması amacıyla kolluk kuvvetleri Cumhuriyet savcısının sözlü onayı ile şüpheliyi zorla getirilebilir.


              “CMK m. 145 ve 146’da belirlenen prosedürün uygulanması ifade veya sorgunun hukuken geçerliliği bakımından büyük önem taşımaktadır. Bu noktada soruşturmayı başlatan ve yürüten makam olarak Cumhuriyet savcılarına da büyük görev düşmektedir. Bir şüphelinin yakalanması ve gözaltına alınması ile ilgili sorumluluk 5271 sayılı Kanunun getirdiği sisteme göre artık kollukta değil Cumhuriyet savcısında olduğundan, savcılar yakalama ve gözaltı kararı verirken bunun sadece ifade alma amacı ile yapılmadığı konusunda hassas davranmak zorundadırlar.”[13]


6. İFADE ALMA VE SORGU YAPMA USULÜ VE ŞÜPHELİ/SANIĞIN HAKLARI


              CMK md. 147’ye göre ifade veya sorguya geçildiği aşamaya dair tüm süreçler de bir prosedüre bağlanmıştır.


              Şüpheli veya sanık, ifade veya sorgu işlemi için geldiğinde/getirildiğinde öncelikle kimlikleri saptanır. Kişiler, doğru bilgilerini beyan etmekle yükümlüdür. Aksi takdirde yanlış verilen cevaplar ayrı bir ceza soruşturmasının konusu olabilir.[14] Daha sonra kendisine hangi suçla isnat edildiği anlatılmalıdır. Bu hususun kaynağı olarak görülebilecek dayanak ise Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS m.6/a)’dir. İlgili maddeye göre şüpheli ya da sanıklar, kendilerine yöneltilen suç veya suçlardan olabilen en kısa sürede haberdar edilmelidir. Bu kişinin temel hakkı olarak görülmektedir. İşleme alınacak tarafa açıkça isnat edilen suç ve sebepleri anlatılmadan veya anlayabileceği biçimde açıklanmadan ifade/sorgu işlemine başlanması mümkün değildir. Suçunu anlayan şüpheli veya sanığa hakları hatırlatılarak devam edilir. Bu haklar şöyle sıralanabilir;[15]


6.1 Müdafi seçme ve onun hukuki yardımından yararlanabilme hakkı


              Her kişinin müdafii (savunma avukatı) seçme özgürlüğü bulunduğu kişilere hatırlatılmalıdır. Şüpheli veya sanık kendisini savunamayacak durumda olduğunu düşünmesi halinde kendi müdafiini arayabilir, ifade veya sorgudan önce bunu isteyebilir. Şüphelinin/sanığın müdafii tutacak durumda olmaması halinde kendisine bulunduğu şehirdeki baro yardımıyla bir avukat atanabilir. [16] 


6.1.1 Avukat Zorunluluğunun Bulunduğu Durumlar


              Bazı koşullarda  ifadesi alınan veya sorgusu yapılan kişinin müdafii istememiş olması durumunda dahi müdafii bulunma zorunluluğu söz konusu olacaktır. Bu zorunluluğun bulunduğu haller yine CMK md.150, md.250’de bulunmaktadır. Şöyle ki, eğer işlem uygulanacak şahıs 18 yaşından küçük veyahut da sağır, dilsiz, malulsa kendisine sorulmadan yapılacak işlem avukat huzurunda yapılır. Diğer bir müdafii bulundurma zorunluluğu ise TCK’da bulunan alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalardır. Son olarak da seri muhakeme usulünün uygulandığı soruşturma kapsamında müdafii zorunluluğu gündeme gelecektir. “Zorunlu olduğu halde avukat huzurunda yapılmayan ifade alma ve sorgu işlemi hukuka aykırı olup hiçbir delil değeri yoktur.”[17]


              Avukatsız yapılan ifade veya sorgularda sanık veya şüpheli kendi ifade ve sorgusundaki cevaplarını doğrulayıp onaylamadığı takdirde avukatsız gerçekleşen ifadeler/sorgular delil değerinde olmayacaktır. Yargıtay içtihatlarına göre de;


“…CMK'nın 148/4. maddesinde yer alan ""Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz" ve aynı Yasa'nın 213. maddesinde yer alan "Aralarında çelişki bulunması halinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir." şeklindeki yasal düzenlemelere göre; sanığın önceki ifadesinin duruşmada okunmasının ilk koşulunun iki ifade arasında çelişki bulunması, ikinci koşulun ise sanığın önceki ifadesinin; hakim, mahkeme ya da Cumhuriyet Savcısı tarafından alınması veya kollukta alındığı taktirde ise ifadeye müdafiinin katılmış olmasıdır. Somut olayda her ne kadar sanığın kolluk ifadesinde müştekilere hakaret ettiğini kabul etmesine rağmen bu ifadenin müdafii huzurunda alınmadığı, duruşmada bu ifadenin doğrulanmadığı, bu nedenle sanığın kolluk ifadesinin duruşmada okunamayacağı ve hükme esas alınamayacağının anlaşılması ve tanık ...'in hakaret sözlerini duymadığını beyan etmesi karşısında, sanığın kolluk ifadesi dışlandıktan sonra müştekilere hakaret ettiğini gösterir delillerin nelerden ibaret olduğu açıklanmadan yazılı şekilde hükümler kurulması…”[18]


 6.2 Yakınlarından istediğine yakalandığı bildirme hakkı


              Şüpheli/sanık herhangi bir beklemediği anda zorla getirilme kararı ile getirilerek ifade veya sorguya alınmış olabileceğinden yakınlarına haber verme fırsatı söz konusu olmayabilir. Bu sebeple yakalanan şüpheliye/sanığa yakınlarına haber verebileceği de mutlaka hatırlatılır.

 

 6.3 Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmama (susma) hakkı


              Susma hakkı kişilerin yararlanabileceği temel haklarından biridir.[19] “Şüpheli veya sanığın susma hakkını kullanması delil değerlendirmesinde aleyhine yorumlanamaz. Savunma hakkı bağlamında susma hakkı, hangi gerekçeyle kullanılmış olursa olsun AİHS m.6 gereği adil yargılanma hakkı kapsamında özel bir insan hakları koruması altındadır.”[20]


 6.4 Şüpheden kurtulmak için somut delillerin toplanmasını isteme hakkı 


              Şüpheli veya sanığa yöneltilen suçu işlemediğine ilişkin sunabileceği, toplayabileceği, araştırabileceği ve getirebileceği delillerini getirebilecekleri de hatırlatılmalıdır. (CMK m.147/1-f).


              Tüm bu hakları hatırlatılan şüpheli/sanık için ifade/sorgu aşaması başlar ve öncelikle geçilen aşama, prosedürde, sorguya çekilenin ekonomik durum araştırmasıdır. Kendisinin kişisel ve ekonomik durumu sorularak sorguya/ifadeye başlanır. Bu bilgiler, kişilerin daha sonraki aşamalarda ceza yargılaması içerisindeki HAGB veyahut da cezasının ertelenmesi hususunda gündeme gelecektir. Yargılama aşaması bittiğinde sanık için verilecek ceza söz konusu olduğunda cezanın sınırlarının belirlenmesinde rol oynayacaktır.


              CMK md. 147/1-h göre ifade ve sorgu işlemlerinin kaydı yapılırken teknik imkânlardan yararlanılır. İfadesi alınan veya sorgu yapılan kişinin ses veya görüntüsünün alınabilmesine dayanak sağlamak için koyulan bu maddenin alınan beyanlara karşı muhtemel itirazları yok edeceği aşikârdır. Ancak teknik imkânlardan yararlanılarak alınan kayıtlar yazılı tutanağa da mutlaka geçirilmelidir.


7. İFADE VEYA SORGU TUTANAĞI


              Kanun koyucu tarafından yazılı halde bulunan ifade veya sorgu tutanağı da şartlara bağlanmıştır. Mutlaka bulunması gereken birtakım hususlar mevcuttur. Bunları CMK md.147/1-i esas alarak sıralamak gerekirse;

“1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.

2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.

3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.

4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.

5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.”


              Görüleceği üzere kanunda, ifade veya sorgunun yerine dair herhangi bir açıklamada bulunulmamıştır. Bunu geniş yorumlamak gerekirse yapılacağı zaman veya mekân ifade/sorguyu yapan makam için o an uygun görülen herhangi bir zaman ve mekân olabilecektir. Yolda, karakolda veya gece vakti de yapılması mümkün olacaktır. Ancak bazı durumlarda kişileri hürriyetinden yoksun bırakma süresinin yasal yollarla uzatılmaya çalışılması durumunda bu durum kötü niyetli olarak kullanılabilmektedir. Gece vakti şüpheli/sanıklar alınarak sabaha kadar ifade/sorgu için bekletilebilmektedirler. Çünkü ifade alma süresinde de yer ve zamanda olduğu gibi bir sınırlama getirilmemiş olup ne zaman biteceği belli olmamaktadır. Uygulamada yer bulan bu insan haklarına aykırı duruma kanun koyucu tarafından düzenlemeler getirilmesi, hale göre yaptırımları bulunması gerektiği kanaatindeyim. Ki mutlak suretle, bu durum tespit ve ispat edildiğinde incelememizin devamında bahsi geçecek olan ifade ve sorgudaki yasak usullere girecektir.


8. İFADE ALMA VE SORGUDA YASAK USULLER


              İfade alma ve sorgu işleminde her ne kadar yetkili olsalar da ifade ve sorguyu tamamlayabilmek için her türlü yola başvurmak mümkün değildir. Kanun koyucu buna birtakım sınırlamalar getirmiştir. Bu sınırlamaları TCK md. 148’de bulabilmekteyiz:

 

8.1 Bedensel ve Ruhsal Müdahaleler


“(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.”


              Şüpheli veya sanık ifadesini verirken kendi hür iradesiyle hareket edebilmelidir. İfade almaya veya sorgu yapmaya yetkili kişiler tarafından doğru sonuca ulaşıp şüpheliyi/sanığı konuşturabilmek amacıyla temel insan haklarına aykırı davranışlardan olan ve kanunda sayılan işlemler sonucu alınan ifadeler/sorguların geçerlilik taşıması mümkün değildir. Mülga 1412 sayılı Kanunun 135/a maddesi ile karşılaştırdığımızda; madde metninde önemli bir düzeltme yapılmıştır. “Zorla ilaç verme” yerine “ilaç verme” kullanılarak ilacın zorla verilmesinin bir önemi kalmadığı göz önüne alınmalıdır. İlaç verme her durumda yasak olarak nitelendirilmektedir.[21]


              “CMK m.148’de yasak sorgu yöntemleri belirtildikten sonra kullanılan “gibi” ibaresiyle sadece maddede tek tek sayılan halleri değil, şüpheli veya sanık üzerinde özgür iradeyi etkileyecek her türlü ruhsal ve bedensel müdahaleyi yasak ifade ve sorgu yöntemi olarak kabul etmiştir.”[22]


8.2 Kanuna Aykırı Vaat


“(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.”


              Şüpheli veya sanığa karşı doğruyu söylemeleri, detaylı anlatmaları veya suçunu ikrar etmelerini sağlamak amacıyla sunulan vaatler ve gerçeğe aykırı sonuçlar da ifade ve sorguda yasak usuller arasına girer. İşlemi geçersiz kılar. “Örneğin, etkin pişmanlık hükümlerine tabi bir suç olmadığı halde suçunu ikrar ettiği takdirde savcılık tarafından etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırılarak serbest bırakılacağının şüpheliye söylenmesi yasak ifade ve sorgu yöntemidir.”[23]


“(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.

(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.

(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.” (TCK md.148)


              Kolluk kuvvetleri bu kapsamda yalnızca tek sefere mahsus olmak üzere şüphelinin ifadesini alabilir. Eklenmesi veya eksik görülerek sorulması gereken noktalar söz konusu olduğunda kolluk eliyle ifade işlemini yapmak mümkün olmayacaktır. Cumhuriyet savcısı birebir ifade alma işlemini gerçekleştirmelidir.


              Bahsedilen yasak usuller uygulandığında bunun uygulayanlar açısından ne tür bir yaptırımı olacağına dair kanunda herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak hukuki olarak geniş olarak yorumlanması gerekirse bu durumda yapılan ifade veya sorgu işleminin geçersiz sayılması söz konusu olacaktır. [24] İfade veya sorgu işlemini gerçekleştirenlere karşı bir yaptırımdan söz edememekteyiz. Ancak elbette ki TCK md. 148/1 kapsamına giren ve insan haklarını zedeleyen filleri gerçekleştiren yetkililer açısından cezai sorumluluğun baki kalacağını söyleyebiliriz.


9. SONUÇ

              Asıl olarak ifade ve sorgu prosedürü kanun koyucular tarafından belirlenen kurallar çerçevesinde işletildiği takdirde genel hususlar bakımından yeterli gelecektir. Ancak, uygulamada kötü niyetli olarak yetkililer tarafından biçimlendirilen ifade ve sorgu işlemi bazı problemlere yol açmaktadır. Yazımızda da çokça bahsettiğimiz üzere problemlerin çoğu insan haklarına ilişkindir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde kişilerin doğuştan getirdikleri birtakım hakları ve özgürlükleri mevcuttur. Kanun koyucunun belirlediği kuralların, bir yargılama sürecinin ve hazırlık aşamasının yürütülebilmesi için hukuki normlar dışına çıkılarak, insan haklarını zedeleyici davranışlar ile uygulanması hukuka aykırıdır. “CMK ile getirilen düzenleme ile ifade alma işleminin kolluğa bırakılmayıp doğrudan Cumhuriyet savcısı tarafından yapılması hedeflenmesine rağmen, bu işlem hala personel ve alt yapı yetersizliği ve en önemlisi yerleşmiş prosedür nedeniyle büyük oranda kolluk tarafından yapılmaktadır.[25]” Prosedür ve uygulama arasındaki bu tip sorunlarla mücadele edildiğinde elbette ki tüm süreçler çok daha sağlıklı ilerletilebilecektir.


[2] CMK, m. 90/5, 91

[3] Şahin, Cumhur (2005) Ceza Muhakemesi Kanunu, Gazi Şerhi, Ankara: Seçkin, sf. 411.

[4] Öztürk, Bahri & Erdem, M. Ruhan (2008) sf. 543

[5] Öztürk, Bahri & Erdem, M. Ruhan (2008) sf. 543.

[6] Y. 2. CD. 27.06.2006 tarih 2006/6104E., 2006/12460K

[7] 5271 s. Ceza Muhakemesi Kanunu md. 2/1-g, 2/1-h.

[8] Av. Baran Doğan, "İfade Verme ve Sorgu Nedir?”, 1.prg. “ https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/ifade-verme-veya-alma-ve-sorgu-nedir.html ”.

[9] 5271 s. CMK md.145/1.

[10] 5271 s. CMK. md.146/1.

[11] 5271 s. CMK md. 146/2.

[12] 5271 s. CMK md. 146/4.

[13] Arıcan, Mehmet. “Ceza Muhakemesi Hukukunda İfade Alma Ve Sorgu”, sf.5

[14] Duruma göre, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma (TCK, madde 206) veya başkasına ait     kimlik bilgilerinin kullanılması suçları (TCK, madde 268) oluşabilir.

[15] Arıcan, Mehmet. “Ceza Muhakemesi Hukukunda İfade Alma Ve Sorgu”, sf.6

[16] CMK m.147/1.

[17] Av. Baran Doğan, "İfade Verme ve Sorgu Nedir?”, “Avukatın Zorunlu Olduğu Haller“ https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/ifade-verme-veya-alma-ve-sorgu-nedir.html

[18] T.C. Y. 18. C.D. E. 2019/10264, K. 2020/5920, T. 11.3.2020

[19] CMK 147/1-e.

[20] Av. Baran Doğan, "İfade Verme ve Sorgu Nedir?”, “İfade Alma ve Sorgu Nasıl Yapılır?“ https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/ifade-verme-veya-alma-ve-sorgu-nedir.html

[21]  Arıcan, Mehmet. “Ceza Muhakemesi Hukukunda İfade Alma Ve Sorgu”, sf.15

[22] Av. Baran Doğan, "İfade Verme ve Sorgu Nedir?”, “İfade Alma ve Sorguda Yasak Yöntemler“ https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/ifade-verme-veya-alma-ve-sorgu-nedir.html

[23] Av. Baran Doğan, "İfade Verme ve Sorgu Nedir?”, “İfade Alma ve Sorguda Yasak Yöntemler“ https://barandogan.av.tr/blog/ceza-hukuku/ifade-verme-veya-alma-ve-sorgu-nedir.html

[24] Öztürk, Bahri & Erdem, Mustafa Ruhan (2008) sf. 490 vd.

[25] CMK, m. 90/5, 91. Bkz. Öztürk, Bahri & Erdem, Mustafa Ruhan (2008) sf. 452 ve 489.

 
 
 

Yorumlar


SOLE Hukuk ve Danışmanlık

©2024 SOLE Hukuk ve Danışmanlık. All Rights Reserved.

bottom of page